Aşk ve öfke bunlar çok güçlü iki duygudur. Bu iki duygunun da aslında öncelikli olarak, tanımı önemlidir. Öfke sanılanın aksine, oldukça sağlıklı bir duygudur. İşin zor ama önemli olan noktası, doğru zamanda, doğru miktarda öfkeyi, doğru insana, kişinin kendisine zarar vermeden gösterebilmesidir.
Çoğu zaman öfke yön değiştirir. Klasik bir halk deyişi vardır; "İnsan en çok sevdiğinden sinirini çıkartırmış" diye... Evet doğrudur.. Ama bunun nedeni, onları çok sevmemizin yanı sıra, bizden vazgeçmeyeceklerini bilmemizdir.
Çoğu zaman yalnız kalma korkumuzdan dolayı, öfkemizi gerçek adresine yöneltemeyiz. Nedeni ise; karşımızdakini kaybetme ve vazgeçilebilme endişemizdir. Kaybetmekten korkmayacağımız düzeyde hayatımızda kalacağına emin olduğumuz kişilere nazımız daha çok geçer. Biliriz ki her şeye rağmen onlar bizden vazgeçmezler, bizi severler... Yanlış yapsak da, yapmasak da... şans verirler...
Öfkenin tanımına gelince, her ne kadar hissetmesi oldukça sağlıklı bir duygudur, demiş olsak da…. Gerçek şudur ki; öfkesini sağlıklı bir şekilde doğru adrese yöneltebilen çok az sayıda insan mevcuttur.. Kişinin kontrolünden çıkmış bir öfke, oldukça tehlikelidir. Bu yoğun duygu çoğu zaman baş edemediğimiz pek çok duygunun üstünü örtmemize neden olur….
Sonra bu sürekli bitmek tükenmek bilmeyen bir durum haline gelince, anlarız ki başka bir şeyler var ve kontrol altına alabilmek için bilmek, öğrenmek gerekir… Çünkü kontrol edememeye başladığımız bu duygu, hem kendimize hem de çevremizdekilere zarar vermemize neden olur… ve bizi tanımadığımız birine dönüştürüverir.
Aşk; her şeyden önce, insanın bedenini ve ruhunu besleyen en önemli kaynaklardan biridir. İlk görüşte aşk.. Midemizde kelebekler uçuşturan, kalbimizi yerinden çıkartırcasına hızlı attıran, heyecandan elimizi kolumuzu nereye koyacağımızı bilemememize neden olan oldukça coşkulu bir duygudur. Tarihte aşka dair bütün hikayelere baktığınızda, hiçbirinin arzu edilen şekilde yaşanmadığını ve tamamlanmadığını göreceksiniz. Hepsi bu dünyada yarım kalmış, talihsizlikler nedeniyle tamamlanamamış diye değerlendirilen, bilinmezlikler içinde varsayımlar üzerine kurulmuş hikayelerdir.
Beyin öyle enteresan bir organdır ki, eksik kalan ve tamamlanmamış her noktada takılı kalır. Bilmek ve öğrenmek ister. Bilinmezliği yok edip anlamak ve kendini güvende hissetmek ister. Aşkını bulup mutlu bir şekilde bunu yaşayabilen çiftler pek tabii vardır. Bunun yanı sıra, yokluğu, anlaşılmazlığı ve ulaşılmazlığıyla dünyanın en mutsuz insanı gibi hissettiren bu duygu, çoğu zaman kişinin baş etmekte zorlandığı bir hal alır.
Hayat onsuz bir anlam ifade etmemeye başlar.... Bunun da adı büyük aşk olur.. O kadar çok o bir türlü ulaşamadığımız aşka, kendi hayal dünyamızda anlamlar yükleriz ki... 'Sanki o doğru insandı da, ben gerekeni yapamadım.', diye kendimizi yer, dururuz...
Aşk ve öfke... Bu iki duygu insanı ayakta tutan çok güçlü duygulardır. Fakat bu kadar güçlü olan iki duygu kontrolden çıktığında, kişinin hem çevresine, hem de kendisine oldukça büyük zararlar verir.
Kişinin aşk ve öfkeyle alakalı yaşadığı sorunlarda yalnız olmadığını fark edip, sorunlara ve hissettiği çaresizlik, anlaşılmazlık duygusuna 360 dereceden, farklı perspektiflerden, en objektif haliyle bakabilmesi ve gerçek anlamda AŞK ve ÖFKE'ye yüklediği anlamı çözüp bu duyguları kendi lehine çevirebilmesi için grup psiko-terapilerinden faydalanması oldukça yararlı olacaktır.
Aşk insanı canlandırır.. nedensiz yere yüzünde gülücükler açtırır..Aşk insanı iyileştirir... eksik yönlerini görmesini sağlar... tazeler..., gençleştirip güzelleştirir, terapi özelliği yaratır. İlişki sırasında yolunda gitmeyen durumlarda, kendini fark edip düzeltmesine neden olur... Öfke, haksızlığa ya da saygısızlığa uğradığımızda, engellendiğimizde hissedebileceğimiz oldukça sağlıklı bir duygudur. Aksine kişide öfkelenememe durumu varsa, burada aşırı kontrollü bir tutum vardır. Kişinin kontrol altında tutup biriktirdiği öfkeyi patlamak üzere olan bir volkana benzetirsek, patlama beklenmeden müdahale edilmelidir.
Aşk ya da öfke, bu iki güçlü duygu, kişinin gündelik hayatında kendine ve çevresine zarar vermesine neden olacak şekilde kontrolünden çıkmadığı sürece, oldukça sağlıklı duygulardır. Eğer kontrol edilemez bir halde, kişinin hayatını olumsuz yönde etkiliyorsa ve başka herhangi bir şeye konsantre olmasını engelliyorsa, psikoterapi desteğine ihtiyaç var demektir. Çünkü bu iki güçlü duygu kişiye yararlı olduğu gibi son derece zararlıda olabilmektedir. Konular aynı zamanda bir parça da mahrem daha doğrusu kişiye özel.
Grup terapisi, her grup üyesinin beklentisi, ihtiyacı dikkate alınarak, güven ve saygı çerçevesinde uygulanmaktadır. Her grup içinde birbirinden farklı kişilik özelliklerine sahip pek çok üye bulunmaktadır. Grup içinde hiçbir zorunluluk yoktur. Kişi kendi hayatıyla ilgili herhangi bir paylaşımda bulunmak isterse bunu grupla paylaşabilir. Eğer kendisiyle ilgili herhangi bir bilgi aktarımında bulunmak istemez, sadece grup üyesi olarak varlığıyla gruba destek vermek isterse de buna uygun şekilde grubun ihtiyacı karşılanır. Grup psiko-terapisiyle ilgili bir önyargı vardır. İnsanlar, "Ben kimseyi tanımıyorum nasıl özel hayatımı anlatabilirim." diye düşünür.
Öncelikli olarak bütün dünyanın en büyük sorunu olan güvensizlik duygusu da işin içindeyse, direnç artabilir. Fakat sanılanın aksine grup terapisinde öyle güzel bir bağ kurulur ki, kişi en mahrem tecrübesini bile hiç çekinmeden paylaşmaya ve anlatmaya başlar. Grup aynı zamanda aile demektir. Kişi grup içersindeki çalışmalarda, sosyal hayat ya da aile ortamında karşılaştığı her türlü problemi, grup dan yararlanarak çözebilme şansı bulur.
Grup içinde konuşulanlar ya da paylaşılmak istenenler, tamamiyle grup üyelerinin kendi bireysel seçimleri dahilinde belirlenir. Grup terapisinde kendimizden başka insanların da aynı noktalara takılabildiğini görmek bir taraftan iyi gelirken, diğer taraftan da motivasyonumuzu düşürebilir. İşte bu noktada grupta farklı göz ve bakış açılarıyla, mevcut sorunu objektif şekilde değerlendirebilmemizi, gruptaki çeşitlilik sağlar aynı zamanda. Grupta istenilen her şey grup beklenti ve ihtiyaçlarına uygun şekilde paylaşılabilmektedir.
Terapilerden yararlanmak için her hangi bir kısıtlama ya da koşul yok. Katılmak isteyen herkes katılabilir. Aşk acısı yaşamış, yaşamamış, aşka inanan inanmayan... herkes için oldukça yararlı olacaktır. Her şeyden önce temel hedef, kişilerin aşka ya da öfkeye yükledikleri anlamı bulmaları yönünde olacaktır. Çoğu zaman aşk ya da öfke adına girdiğimiz yollar doğru olamayabiliyor. Doğru rotasyonu belirlemek ve bu yolda nasıl bir yolculuk yapmak istediğinizi netleştirmek çok önemlidir.
Çünkü kişinin önüne ne kadar engel ve bariyel konursa konsun, suyun akacağı yeri bilmesi gibi, kişide varması gereken yere varır. Yeter ki ne istediğini bilsin. Gerçek anlamda ne istediğimizi bulmak adına grup terapilerinin çok büyük faydaları vardır. Ne istediğinizi keşfettikten sonra oraya ulaşmak çok zor değildir. Dolayısıyla herkes maksimum yararı sağlayacaktır.
Yarım kalmak... tamamlayamamak daha önce de söylediğim gibi beyinde "güvende değilim" çanlarını çalıp.... "Bitir bu işi... tamamla" der bize... Çünkü insanoğlu doğası gereği bilemediği ve kontrol edemediği şeylerden zarar göreceğini düşündüğü için korkar... istese de doğru yola bir türlü geçemez... Çünkü eksik kalmış, tamamlanmamış şeyde takılı kalır.... Hissettiklerini istediği gibi yaşayamadığı için hem kendine, hem karşılık alamadığı aşkına, hem de arada engel oluşturduğunu düşündüğü her şeye ve herkese kızar...
Burada çok yoğun dozda bir öfke devreye girmeye başlar..... Aşk gibi yoğun bir duyguyla, öfke gibi bir diğer güçlü duygu birleştiğinde...... Kişide "Ben bu dünyaya tek başıma da meydan okurum" enerjisini yaratır. Bu noktada işler sağlıksız boyuta geçebilir. Kişiyi kendine ve çevresine zarar vermeye başlar bir duruma sokar... Hatta tanımadığı birine dönüştürebilir.
Can Yücel bir yazısında paylaştığı üzere;
"Üşüyordum.
Sarılacak bir şeyler ararken seni buldum.
Dokundum. Yanıyordun..
Elimi çekmek zorunda kaldım çünkü beni de yakıyordun.
Sana dokunsam yanıyor.
Elimi çeksem donuyordum.
Şimdi düşünüyorum seninle olup yanmak mı zor. Yoksa sensiz kalıp donmak mı?”
Bazen inatla yanındayken dahi üşümeye devam ettiğimiz ve 'üşüyorum' desek de bizi duymayan, ısıtmayan insanlar da takılıkalırız.. Bu sefer de "Beni duymuyor, diye hem kendimize, hem de ona öfkelenir dururuz….. Ve duyurabilmek, kendimizi anlatmak için uğraştıkça, uğraşırız… Derken bir bakarız ki, çok fazla zaman geçmiş,… bu sefer de 'Zamanımı iyi kullanamadım.'. diye, kendimize öfkelenmeye başlar, dururuz.
Uzun lafın kısası; sağlıklı düzeyde aşk ve öfkeden bahsediyorsak, ikisini yanyana koyarak, psikoterapi ortamında değerlendirmemiz gereksizdir. Öfke aşkı beslemeye devam ettiği sürecede GERÇEK AŞK VE GERÇEK ÖFKE'NİN GERÇEK KAYNAĞINI bulamayız.
Gerçeklik ilkesinden gittikçe uzaklaşarak, hayallerimizin prensi yada prensesini, ulaşamadığınız ve yaşayamadığımız kişiye yerleştiririz. Dolayısıyla bu konu başlığı altında kurulan grup terapisinin en temel amacı; kişilerin kendi gerçek aşklarını bulmalarını sağlamaktır...
Grup terapileri nasıl yapılıyor, adım adım anlatır mısınız? Gruplar nasıl oluşturuluyor?
Grup oluşumları, bazen katılımcıların önceden belirlediğimiz konu başlıklarına göre gösterdikleri ilgiyle belirlenirken, bazen de tamamiyle hayatta hiçbirşeyin tesadüf olmadığı mantığından yola çıkarak, dönemsel katılımcı talepleriyle oluşturulur. Her oluşan grup içinde katılımcılar, birlikte geçirdikleri zaman diliminde, grup içindeki rollerinin ne kadar önemli olduğunu görme şansı bulurlar. Bu nedenle grup çalışmalarına, grubun maksimum fayda sağlayabilmesi ve faydalanması adına, özenle katılım gösterilmesi beklenir.
Grup oluşturulduktan sonra, birbirini tanımayan bireyler ilk oturumda bir takım ısınma oyunlarıyla kaynaştırılırlar. Bazılarında daha hızlı çözülmeler olurken, bazılarında geç ve yavaş çözülmeler olabilir. Isınma oyunlarından sonra yavas yavas bir takım paylaşımlar başlar. Üyelerden bazıları konuşmayı hiç sevmezken, bazıları da paylaşmayı ve konuşmayı çok sever. Burda dengeyi, grup psikoterapisti kurar. Sonrasındaki gidiş tamamiyle oluşturulan gruba özel bir şekilde, ihtiyaçlar ve beklentiler dahilinde şekillenir.
Bazen bir saat içersinde minik bir mola verilebilir. Bazen de uzun çalışma mesaileriyle devam edebilir. Hedef; değişimin gücünü üyelere hissettirirken, hayatta en değerli şeyin zaman olduğu bilincini çok net açıp, 'Daha keşfedilmeyi bekleyen çok insan ve hikaye var. Hangisinin ya da, kaç tanesinin kapısını çaldınız?" sorusunun cevabını verdirtebilmekten geçmektedir. Unutulmamalıdır ki; bazen en çok istediğimiz şey; bu hayattan alabileceğimiz en iyi şey olmayabilir.
Beni tanıyanlar ve çalışma tarzımı bilenler çok iyi bilirler ki, benim sağım solum belli olmaz. Neye ihtiyaç varsa onu hisseder, o doğrultuda hareket ederim. Bu çalışma workshop gibi başlıyor ya da grup terapisi şeklinde başlıyor, diye net birşey söylemek mümkün değildir. Konu çok tahrik edici ve insanlarınn ilgisini fazlasıyla çeken bir konu ki. Bu duruma nasıl cevap vereceğimi, ancak o anki hislerimle söyleyebilirim. Ama şunu biliyorum ki; "Aşk ve Öfkenin Şavaşı" konulu Yaz kampı fikri, grup psiko-terapisinde aşk ve öfkeyi yanyana işlemek ve insanlara işlerine yarayacak bilgiler vermek, oldukça faydalı olacaktır.
Bayan ve erkekleri aynı gruba mı alıyorsunuz? Ayırıyor musunuz? Neden?
Eğer konu AŞK ise; her türlü duygudan önce kadın ve erkeğin birarada olamadığı bir çalışma gerçeklik ilkesinden uzak olacaktır. Bize gerçekci şeyler öğretmez ve başarıya ulaşamamıza neden olur. Amacım kadın ve erkeğin birarada olduğu aktif ya da pasif, dominant ya da değil, her türlü ilişkiye en gerçekçi ve en çıplak haliyle bakılabilmesini sağlamaktır. Bu nedenle olaylara 360 derece oalcak şekilde, her boyuttan bakabileceğimizi sağlayacak karma bir grup oluşturabilmek, en doğrusu olacaktır.
Konu aşk ve öfke olduğunda, yaş faktörünün hiçbir önemi yoktur. Hayata aşkla başlıyoruz zaten. Önce annemize, sonra babamıza, sonra başkalarına ve derken kendimize. Yaş her ne kadar önemli bir faktör değil desem de, ergen ve yetişkinlerle bireysel terapi yöneten bir psikoterapist olarak, grup çalışmalarımı da o yaş sınırları içinde yapmamın, daha doğru olacağını düşünüyorum.
Aşkını bulmak isteyen herkese duyurulur... Bu sadece bir başlangıç.... bu hafta olamazsa bile, gerçek aşkınızı bulabilmeniz adına gerçekleştirilecek bir çalışma var ve de olmaya devam edecektir.
Aşk ve Öfke'nin Savaşı" adlı yaz çalışmanızdaki hedefiniz?
Dünya, nobel ödülü almış "RNA Gerçeği"ni yok sayıyor…. Gerçek ise şudur ki; Hepimizin içinde, nerden bildiğimizi bilmediğimiz bir takım bilgiler kayıtlıdır. Hedefim; insanlara değil, herşeyden önce kendinize ve hissettiklerinize güvenmenizi sağlayacağınız bir çalışma yapmaktır. Çünkü onay ya da fikir almaya çalıştığınız insanlar, sadece kendilerine ne kadar güveniyorlar ve onay veriyorlarsa, size de o kadar güç ve güven vereceklerdir. Aşk'ı yaşamak için, Freud'un dediği gibi; 'Güç ve güveni dışarda aramayın, onlar sizin içinizdedir ve hep orada kalacaklardır.' gerçeğini verebilmektir.