Karşımıza bir gün biri çıkar ve “Aman Tanrım zannedersem 'Bu, “O”' deriz. Çünkü öyle öğretilmiştir. Öyle bir arayışınız vardır... 'Benim “O”nu görmem lazım. Kaçırmamam lazım.', dersiniz.
Neden mi? Çünkü öğretilere göre; O kişi zaten karşına bir gün çıkacak ve tek önemli olan şey, senin onu görebilmendir.
Bu çocukluğundan beri kulağına tatlı tatlı fısıldayan bilgi sayesinde, kişi, heyecanlı kıpır kıpır bir bekleyişin içine girse de, başka soruları da beraberinde, arada bir de olsa sormaya başlar. 'Ben onu göremezsem de, O, beni görebilir mi acaba?'
Derken, aradan zaman geçer, bir sürü yapılması gereken farklı farklı uğraşlar ve sorumluluklar bizi kendine doğru çekerken, biri sizi görür ve “Aman Tanrım!! İşte bu O!” Benim görmeme gerek kalmadı.', dersiniz.
Sonra heyecanlı güzel bir yolculuk başlar. İçi kıpır kıpır buluşmalar, görüşmeler, birbirini tanımak için ortaya çıkartılan değişik sorular, bazen değişik oyunlar... Gerçekten 'Bu 'O' dediğiniz kişiyle artık evlenmeye karar verirsiniz. Güzel heyecanlı bir şekilde başlayan şey, yerini ailenin getirdiği tatlı, güzel sorumluluklara bırakır.
Güzel başlayan şeyler, zamanla ve değişen olayların yarattığı etkileşimle birlikte ilişki içerisinde sıkıntı ve mutsuz duruşlara kendini bırakır. Bir şeylerin yolunda gitmediği fark etmeye başlarsınız. Önceden hayalini kurduğunuz, sizi, başının üstüne taç ederek bir ömür geçirmeyi planladığınız eşiniz, hayal kırıklığı yaratmaya başlar. Bağırıp çağırır, sizi kırar, üzer ve aldatır. Size kendinizi, eksik, yetersiz ve değersiz hissettirmeye başlar. Sizi sevmeye devam etmesini bırakın, sizin kendinize olan sevgi ve saygınızı da, beklenmeyen ve hayal kırıklığı yaratan davranış şekliyle, alıp götürür.
Mutsuz ve çaresiz biri, içinde bulunduğu problemi çözecek güce ve erdeme, iletişim gücüne sahip değilse eğer, içinde yaşadığı mutsuzluğu çevresindekilere yansıtır. İstediği şeyi istediği gibi yapamamaya başlayan kişi, kendini eskisi kadar sevmeyen ve beğenmeyen biri haline geldiği için de, tek enerji kaynağı olan sizden vazgeçmemek için de elinden geleni yapar. Bu tutarsız davranış şekli, sizin onu anlayamamanıza ve onda takılı kalmanıza neden olur.
Siz de, çocukluğunuzdan beri öğretilen bilgi dahilinde, O’ndan başka kimsenin olamayacağı öğretisine inanarak, tutunursunuz ki, zaten vazgeçmezsiniz. Derken, sizde de bir değişim süreci başlar. Ama bu pozitif yönde bir değişim değildir. Sevgiyi sağlıklı ve güzel bir şekilde alamamaya başlamanız ve 'Neden böyle yapıyor acaba?' diye onu anlamaya çalışmaya başlamanızla birlikte, O; anlayamadığınız kişi gibi olmaya ve ona benzemeye başlarsınız. Eski, içi kıpır kıpır, mutlu ve hayal ettiği şeyi bulduğunu düşünen kişi, yerini 'boynu bükük' birine bırakır.
Merkezinizde sadece 'O' olduğu için, o nasıl davranırsa, sizde öyle davranmaya başlarsınız. O eğer kendine bakmayan kendisi için bir şey yapmayan biri haline dönüştüyse, siz de onun gibi olmaya başlarsınız. Eğer, yemek yemeği unutan ve önemsemeyen biri olmaya başladıysa, 'Birlikte yemek yemek de o kadar önemli olmayabilir aslında.' diye düşünmeye başlarsınız. Ve dolayısıyla, siz de onun gibi kendinizi hem fiziksel olarak, hem de psikolojik açıdan beslemeyi unutan biri haline gelirsiniz. Onun bir takım bağımlılıkları varsa, siz de onun gibi bir şeylere bağımlı olmaya başlarsınız. O elmayı sevmeyen biriyse, siz de sevmemeye öğrenen biri olmaya başlarsınız. O en temel kadınsal ya da erkeksel ihtiyaçlarını yok sayarak yaşamaya başlıyorsa, sizde onun gibi olmayı kendinize öğretirsiniz. Çünkü artık birbirinizin hayat arkadaşı olmuşsunuzdur. Bir ömür boyu hayat arkadaşınız seçilmiştir, değiştirilme ihtimali yoktur.
Bu süre zarfında, size kötü davranmasına rağmen, neden hala ondan vazgeçemediğinizi sorgulamaya ve düşünmeye başlar. Kendisindense, sizi ve ona olan vazgeçemediğiniz sevginizi sürekli şüpheyle sorgular hale gelir. Çünkü asıl o kendini o kadar sevilmeye değer bulmuyordur . Hep test eder. Tabi ki, bütün bu olumsuz negatif düşüncelerinin oluşmasına neden olan haklı sebepleri, onun da vardır. Büyük bir ihtimalle geçmişte, kendisini değersiz ve kötü hissettiren bir sürü insan ve olumsuz etkilerinden dolayı kendini sevilmeye değer biri olarak görmemeye başlamıştır. Nedensiz bir şekilde sırf birileri onu sevince de şaşırır. 'Bu gerçek olamaz.' der durur. Aslında bu çok kıymetli bir gerçektir fakat daha önce onun karşılaşmadığı ve bilmediği bir gerçektir.
Ve oyun oynamaya başlar. Ne kadar sizi kırsa da, size kendinizi değerli hissettirecek hiçbir şey yapmasa da, siz onu ne kadar da sevmeye devam edeceksiniz? Siz ise, maalesef ki, size ne kadar zarar verse de, onu sevmeye devam edersiniz. Çünkü onu anlamaya çalışırsınız. Anlamaya çalışırken de onun içinde kaybolur durursunuz. Çünkü onu, yaptığı hatada yalnız bırakmamak ve haklı çıkartmak için uğraşır durursunuz. Kabullenemezsiniz yanlış seçim yapmış olma ihtimalinizi. Kendinize olan sevginiz ve güveniniz, daha da önemlisi anne ve babanıza, çevrenizdekilere, onların öğrettikleri ve söylediklerine olan güveniniz neticesinde öğrendikleriniz; sizi bağlı tutar. Daha mutlu ve değerli hissettirecek bir hayata geçebilmek adına hareket etmeniz gerektiğini kendi aklınız ve kendi bireysel iradeniz size söylese de, öğretilere karşı o kadar ciddi bir saygınız vardır ki, size engel oluşturur.
Çünkü, çocukluğunuzdan beri duyduğunuz öğretilere göre, 'Bu 'O'.'yduysa, benim zaten ondan vazgeçme şansım ve ihtimalim yok.' dersiniz. Sıradan bir insan gibi 'yanlış yapma hakkını' kendinize vermezsiniz. Siz yanlış yapamazsınız. Sıradan bir insan gibi silgi kullanamazsınız. Sırf bu nedenle de, devam edersiniz yanlış yaptığınızı bile bile. İnatla, karşınızdakini değiştirmeye ve iyileştirmeye hayal ettiğiniz “gerçek eş” yapmaya çabalarsınız. Başkalarına olan inadınız ve kendinize olan güveniniz, sürekli bu durumun üstüne üstüne gitmenize neden olur. Yaptığınız hatayı ve size olan negatif etkilerini görmenize rağmen, vazgeçemezseniz, vazgeçmezsiniz.
Bütün bu uğraş ve mücadelelerle birlikte bir bakarsınız, kocaman bir ömür 'değişmesini bekleyerek' geçmiş. Ve sırf başkalarına “Ben hata yapmadım. Ben ne yaptığımı bilirim. Ben silgi kullanmam ve ben her şeyi başarırım ve hep de başarılı oldum, olmaya devam edeceğim!" demek, diyebilmek için muhteşem bir hayatı geçirivermisşiniz. ve ömrün sonuna gelip de kendi kendinize istediğiniz gibi bir hayat geçirip geçirmediğinizi sorguladığınızda, ağzınızdan buruk buruk bir cümle çıkıverir “Ne yapabilirim ki, hayatta hiçbir şeyi kontrol edemiyoruz. Benim de alınyazım, kaderim buymuş demek ki...” deyiverirsiniz.
Siz, siz olun sakın ola yaptığınız seçimlerde, sırf 'Ben hata yaptım, yanlış seçim yaptım.', dememek için kendinizden vazgeçmeyin. Çünkü sırf sizi, siz olduğu için seven insan, onun gibi olmaya başladığınızı gördüğünüzde sizden vazgeçer. Çünkü O çok zaman önce kendini sevmeyi ve kendinden vazgeçmeyi kendine öğretmiştir. Dolayısıyla kendinden vazgeçebilmiş biri, sizce kendisine benzemeye başlayan birinden vazgeçmez mi?
Tavsiyem; öğretilmiş ve öğretilen her şeye rağmen, her türlü doğru ve hataya yapmış olmanıza rağmen, acı tatlı pek çok şeye yaşamanıza rağmen, kendi bireysel doğru ve yanlık bulduklarınızla, kendinizi sevmeye ve kendinizden vazgeçmemeye devam etmenizdir. Çünkü biliniz ki kendinden vazgeçen birinden, herkes vazgeçer.
Unutmayınız ki, size geri getirisi olmadığını çok net gördüğünüz birilerini anlarken, en azından anlamaya çalışırken geçirdiğiniz zamanı, kendi lehinize kendiniz için kullanırsanız, “Daha dün gibiydi” dediğiniz geçmişinize ve ömrünüze baktığınızda, “Hakkını vererek, çok güzel bir hayatı layığıyla yaşayabildim.” dersiniz.
Biliniz ki, kendiniz, kendi duygularınız, kendi gerçeğiniz dışında var olan pek çok şey, sadece varsayımdır. Varsayımlar sonsuzdur. Onlara odaklandıkça, içlerinde kaybolursunuz, ruh halinizi çok olumsuz yönde etkiler. Ya sonsuzluk içinde kaybolacaksınız. Ya da, sadece kendinizi anlamaya çalışıp, kendi gerçeğiniz içinde net ve basit bir hayat yaşayacaksınız. Kendini anlayamayan ve neyi neden yaptığını bilmeyen biri zaten başka birini, ne anlar ne net görür, ne de fark eder. Böylelikle de kendiniz gibi, kendini çok net tanıyan bilen, duygularını gayet net bir şekilde oyun oynama ihtiyacı hissetmeden anlatan bireylerle iletişim halinde olmaya başlarsınız.
Gözünüzün önünde, tüm çıplaklığıyla duran gerçeğe bakabilecek güç, görebilecek cesaret, anlayabilecek irade, öğrendiklerini kendi lehinize çevirecek hareket ve atılım gücünüz olduğu sürece, hiç kimse size istemediğiniz bir hayatı dayatamaz. Sahip olduğunuz bütün değerlere önce sizin gereken saygı ve hürmeti gösterdiğiniz, hayatın muhteşem bir harikalar parkuru olduğu fikrini unutmadan geçireceğiniz, muhteşem bir ömür geçirmenizi dileriz.
Birleşenler artık benzeşmesin! Birleşenler, kendi bireysel güzel yönlerini yok saymadan, saygı ve aşkla korusunlar. Ancak o zaman, ne aşk biter, ne de heyecan..., hep güzel kıpırtılar, heyecanlar 'Evet, bak demiştim, İşte Bu 'O'ydu... öğretisiyle devam eder.
Gerçek kendinizle buluşabilmeniz adına, saygıyla;
ENA