İlk karne aldığınız dönemi hatırlıyor musunuz? Peki hiç takdir belgesi aldınız mı? Ya da teşekkür belgesi?
Ben, şuandaki yetişkin halimden, çocukluğuma kocaman bir takdirname yolluyorum.
Neden mi?
Başaracağı ve sahip olacağı şeylerin kanıtını yollayacağım ki, hiç pes etmesin. Çünkü çok güzel ve uzun bir hayat, yaşaması için, onu bekliyor olacak.
Siz de, aynıısnı kendiniz için yapmak ister misiniz? Senaryoya tersinden bakıp, çocukluğunuza, kendi biçtiğiniz değerde bir notlandırma sistemi içinde bir karne doldurmaya ne dersiniz?
Hadi o zaman başlayalım.
İlkokula başladığınız dönemi, hatta okula başladığınız ilk günü hatırlıyor musunuz?
Anne, babanızın ya da yanındayken kendinizi daha da güvende hissetmenize neden olan herhangibir büyüğünüzün, tüm sıcaklığınızla tuttuğunuz minnacık elinizi bırakarak, 'Hadi bakalım, artık yeni insanlarla tanışma ve farklı şeyler öğrenme zamanı geldi.’ dediğinde, nasıl hissettiğinizi hatırlıyor musunuz?
Ne kadar heyecanlı bir dönemdi, öyle değil mi?
Bazıları anne ve babalarının ellerini bırakınca çok korkar. Çünkü ne yapacaklarını bilmezler. Bazıları ise heyecanla yeniliğe doğru koşarlar. Hatta çevrelerinde ağlayarak kaygı ve korkuyla bakan çocukları görünce ‘Neden ağlıyorlar ki, anlayamadım.’ diyerek şaşkın bir şekilde bakarlar.
Siz hangilerindendiniz?
Korkunun ve kaygının panzehirinin ‘cesaret ve güven’ olduğunu biliyor musunuz?
Bilinmezlik kavramı, bir çocuk için kaygı yaratırken, diğer çocuk için neden kaygı yaratmaz, hiç düşündünüz mü?
Peki yeni doğmuş hiç bir çocuğun aklının ucundan olumsuz kötü düşünceler geçmediğinin farkında mısınız?
Büyükler her zaman kendi korku ve kaygılarını, cesaretsizliklerini, o minnacık, tatlı mı tatlı, güzel mi güzel, anne sütü kokan muhtesem yaratıklara maalesef ki yüklerler. Ama gerçek; sadece onların gerçeği, korku sadece onların korkusu ve cesaretsizlik sadece onların cesaretsizliğidir. Çünkü geçmişte yaşadıkları deneyim ve tecrübeler, onlara bissürü şey öğretmiştir. Öğrendikleri herşeyden çocukları da faydalansın ve daha güçlü olsunlar isterler. Bazen çocuklarına yaşadıkları tecrübelerden kıymetli kazanımları anlatmak yerine, hep yaşadıkları olayların negatif ve olumsuz yönlerini göstermeye çalışırlar. Nedenleri çok masumdur. Çocukları bir şekilde korumak isterler. Ama etkisi masum olamayacak kadar olumsuz olur.
Çalışma Konumuz; değerli anne ve babalarımızın, üzerimizde yarattığı, korku ve kaygılar değildir. Son derece iyi niyetle, bizleri korumak için hissettikleri kaybetme korkusuyla yarattıkları büyüttükleri kaygı yüklü çocuklar hiç değildir. Konumuz bütün bu, iyi niyetli de olsa, üzerimizdeki bütün olumsuz etkilerini nasıl çözebileceğimizdir.
Geçmişte bir dönem düşünün..... şöyle ufacıkken tatlı tatlı, heyecanlı heyecanlı hayal ettiğiniz sorular?
Acaba, boyum uzadığında ben de diğer çocuklar gibi basketbol oynayabilecek miyim?
Acaba, istediğim mesleğe sahip olabilecek miyim?
Acaba, okuma bayramında, elimdeki kitabı istediğim gibi okuyabilecek miyim ?
Acaba, ben de filmlerdeki gibi aşık olabilecek miyim ?
Acaba, yaz tatili sonrasında Ali beni gördüğünde bana duygularını ifade edecek mi?
Acaba, kalabalık güzel bir ailem olacak mı?
Acaba, yurt dışına çıkabilecek miyim?
Acaba, o vapurda gördüğüm kızla konuşsam bana karşılığını verir mi?
Acaba, bakışlarının arkasında bana hayran hayran, aşık aşık bakan kadına ‘ben de senden çok hoşlanıyorum ve tanımak için sabırsızlanıyorum’ desem, karşılığını alabilecek miyim ?
Acaba, üniversiteyi kazanabilecek miyim ?
Acaba, araba kullanabilecek miyim?
Acaba, içinde salıncak olan bir evim olacak mı?
Acaba, baba olacak mıyım?
Acaba, borçlarımı ödeyebilecek miyim?
Acaba,, işimde başarılı olabilecek miyim ?
Acaba mutlu bir hayat yaşayabilecek miyim ?
Acaba hayatı bana zehir eden bu kadından/adamdan kurtulabilecek miyim?
Acaba kendime yeni, mutlu bir hayat kurabilecek miyim?
Acaba, bana başkalarına verdiğim değer kadar değer veren bir eşim olacak mı?
Acaba anne olabilecek miyim?
Acaba teyze olabilecek miyim?
Acaba dede olabilecek miyim?
Acaba başarılı olabilecek miyim?
Acaba mutlu olabilecek miyim?
Acaba ? acaba ? acaba ?
Hep geleceğe yönelik hayaller kurar dururuz. O hayallere ulaşmak için planlar yaparız, çalışırız, çabalarız ve elde etmek için elimizden geleni pes etmeden yaparız.
Bazılarımız, istediği şeylerden her ne pahasına olursa olsun, vazgeçmez. Çünkü konsantre olduğu şey, sadece istediği şey ve onu nasıl elde edebileceğidir. Bazılarımız ise vazgeçer, çünkü o kadar da değerli değildir. Ondan daha değerli ve daha anlamlı şeyler önüne geçer.
Şimdi tekrardan o büyümüş minik çocukların hayallerini gerçekleştirip, gerçekleştiremediğiyle ilgili olan heyecanlı serüvene geri gidecek olursak, birlikte 'o çocuğa' gelecekte neler başaracağının bilgisini vermeye, ne dersiniz?
O, minnacık masum yüzüyle tatlı tatlı gülümseyerek hayaller kurarken, ‘Acaba’ ile başlayan sorularının cevabını alacağı, gelecekten bir demet mektubu olsa, ne yapar? Peki bütün başarıp, gerçekleştirdiği şeylere, birer not vermesini istesek, acaba elimizde nasıl notlar dolu bir karne oluşurdu?
O zaman, bembeyaz bir sayfaya, güzel bulduğunuz bir kalemle, çocukluğunuzdan beri gerçekleştirmek için yanıp, tutuştuğunuz, hayalini kurduğunuz başarılarınızı yazar mısınız?
Bizim içinde bir not ekleyebilecek olsanız, söyler misiniz o tatlı çocuğa, 'Gerçekten isteyerek, inanırsan ve gerekeni yaparsan, dilediğin herşeyi gerçekleştireceksin. Yeter ki inan ve vazgeçme.'
Bir bebeğin dünyaya gelme şeklini düşünür müsünüz lütfen. Zaten dünyaya gelmemiz bile başlı başına bir mucize değil midir? Siz neden kendi mucizenizi gerçekleştirmeyesiniz ki?
O mektubun altına, ENA ablalarından bir cümle daha ekleyiniz lütfen.. ‘Canım, güzel çocuk. Hayata hep güvenerek, mutlu mutlu güzel güzel, gözlerle bak. Bak ki hep çevrendeki güzel, mutlu, güvenilir, huzurlu şeylere doğru git, git ki hayatına ne korku, ne kaygı, ne de endişeden yana hiçbir duygu girmesin. Hep cesaretle, huzurla, korkusuzca bir hayat yaşa. Annen, baban, ablan ya da abin, her ne yaşamışsa yaşasın, sen onlarla aynı hayatı yaşamak zorunda değilsin. Farklısın, tıpkı, diğer birsürü insanın birbirinden farklı olduğu gibi, farklısın. Dolayısıyla sen kendi farkınla, özgürce, istediğin gibi yaşa. Yaşa ki hem hayattan, hem kendinden, hem de Ena’dan yıldızlı pekiyi’lerle dolu bir karne al.'
Bu hayattaki en büyük başarı, istediğin hayatı istediğin gibi yaşamaktan geçer. İstediğin hayatı yaşamanı bazen bir takım şeyler engeller ve ertelemene neden olur. Ertelenmesi, istediğin hayatı yaşayamayacaksın anlamına gelmez. Ertelemen sadece daha çok, ne istediğini bilerek, onun için savaşacağın anlamına gelir. Hayat ve mücadele her zaman güçlendirir ve her zaman daha da özgürleşmeni sağlar.
İlk okula ağlayarak anne, baba, abla, abi ya da bir büyüğün elinden kopartılmak zorunda kalarak, başlayan çocuklara da şunu söyleyiniz; 'Bu hayat ‘birilerinin elini bırakmadan yaşanacak kadar bağımlılıklar ve korkularla geçiştirilecek risklere sahip bir hayat değildir. Bu hayat anne ve baban dışında da pek çok insana, ama önce kendine güvenerek yaşaman gereken, sürprizler ve güzelliklerle dolu bir hayattır. Dolayısıyla yanında korkusuzca duran arkadaşının sorusuna şöyle bir cevap vermeye ne dersin ‘Senin annen ve baban seni korkusuzca yetiştirmiş, ben de sana ve senin cesaretine konsantre olarak, korkusuzca bu hayatı yaşayacağım. Çünkü, senle ben aynı yaşta ve aynı yolculuğun başındaysak, aramızdaki farkı yaratan şey; ya anne ve babalarımızın üzerimizdeki etkileri, ya da kendi bireysel kişilik özelliğimizdir. Ben bunun içine güzel bir arkadaş ve yoldaş etkisini de koyarak, korku kokan şeyden vazgeçerek, cesaretli olan şeyi değiştiriyorum. Artık ellerim boş ve özgürüm. İstediğimde senin elini tutabilirim, ya da sen benimkini.... Bu birbirimize olan bağımlılığımızı değil, sadece güçlü ve güzel duygularımızın karşılıklı olduğunu gösterir. Ancak bu şekilde senin gibi , 'Acaba güzel ve istediğim gibi bir hayatım olacak mı? diye, güzel hayaller kurarak, onlara inanabilir ve gerçekleştirebilirim.' demeye ne dersin....
Geçmişe gidip, sizi heyecanla bekleyen minik melek ruhlu çocuğa, güzel ve istediği gibi bir hayata sahip olup, olmayacağının cevabını ulaştırmak ister misiniz?
ENA
Korkusuz, gülen çocuk...