En Temel Psikolojik İhtiyacımızın 'Anlaşılmak' Olduğunu Biliyor Musunuz?
İnsanın en temel psikolojik ihtiyacı nedir? Ve bu ihtiyacınızı karşılamak için ne yapıyorsunuz?
Güven???
Cevap: Güven değil "anlaşılmak" olabilir mi?
Siz, anlaşılmak için ne yapıyorsunuz?
Birilerini anlamaya çalışırken hep genel geçer klişelerden yola çıkarak anlamaya, tanımaya çalışırız. O öyle dediyse 'şu' anlama gelir, ya da 'bu' anlama gelir vs gibi… Çünkü herkesin tecrübe edip, onayladığı genel geçer öğretiler, bize göre doğru ya da yanlış olsun, bir şeyleri anlamaya çalışırken referans olurlar. Peki, aynı anne ve babanın iki çocuğundan biri bile diğerinden bu kadar farklıyken, neden herkesi genel geçer kurallar zinciri içerinde değerlendiriyoruz. Ve aslında bu, ne kadar doğrudur?
Aslında, birilerini anlayabilmenin yolu, önce kişinin kendisini anlamasından geçer. Kendini tanımayan birinin karşısındakileri doğru bir şekilde anlayabilmesi mümkün değildir. Her birey, onları dünyaya getiren anne ve babanın kişilik özelliğinden, adının ne konulduğuna kadar, pek çok şeyden etkilenir. Bu durum da, çocuklarının kişiliğinde farklılıklar yaratır. Dolayısıyla bu denli farklılıklar içinde yetişen bireylerin hepsinin genel geçer bir doğruyla değerlendirilmesi son derece yanlış ve yanıltıcı olur.
Her şeyden önce kendinizi anlamak için genel geçer kalıplara kendinizi sokarak değerlendirmeniz kendinize ya da karşınızdakine yapacağınız çok büyük bir haksızlık olur. Birilerini anlamak istiyorsanız, bütün önyargılarınızdan kurtularak, onu görmeye, duymaya ve hissetmeye çalışmalısınız. Hisleriniz ve algılarınızla topladıklarınız, gerekli cevapları, size zaten verir.
'Eğer, bir bireyi anlamak istiyorsam, o insan hakkındaki genel geçer tüm bilimsel bilgileri bir yana atıp, tüm teorileri gözardı ederek, tümüyle yeni ve önyargısız bir tavır benimsemek zorundayım.
||Carl Gustav Jung||
Baştaki sorumuzun cevabına geri dönecek olursak, en temel psikolojik ihtiyacımız ANLAŞILMAKTIR.
Birey, ancak ve ancak anlaşıldığını hissettiği insan ya da insanların yanında, kendini güvende hisseder. Kendini güvende hissetmesiyle birlikte zarar görmeyeceğinden emin bir şekilde maskesiz, kontrolsüz ve içinden geldiği gibi kendini salıverir… Teslim eder…
Teslimiyet?
Evet, teslimiyet çok kıymetli ve sahip olunması zor bir duygu durum halidir. Çünkü kendini teslim eden kişi, artık kalkanlarını kaldırmış bir şekilde, "Beni tüm çıplaklığımla görebilirsin. Yeter ki dikkatli bak." der. Bazen kendini anlatmaya başlar, bazen de anlatmasına gerek bile kalmaz. Aslında, ne yaptığı ya da yapmaya çalıştığı, o kadar bellidir ki, kendini teslim etmesiyle birlikte, kalkanının arkasında sakladığı bütün hisleri, çok net ve berrak bir şekilde ortaya çıkar.
Ya sonra…
Teslimiyet tek başına yeterli midir?
Teslimiyet, bize kontrol etmeden duygularımızı ve düşüncelerimizi yaşayabilmemiz için bir destek alanı yaratır.
Peki, ama tek başına teslimiyet yeterli midir?
Eğer bir duygu durum halinden bahsediyorsak, bir insanın biri ya da birilerinin yanında güvende hissetmesi ya da teslim olması, şayet karşılığını geri almıyorsa kalıcı olmaz. Çünkü anlaşıldığı hissini yaratan güven duygusuyla birlikte, kişi kendini teslim eder.
Fakat aynı teslimiyeti karşı tarafta göremeyince bu sefer hislerinden şüphe etmeye başlar. 'Acaba, neden benim paylaştığım kadar o duygularını paylaşmıyor? Kendini neden bana, benim ona teslim ettiğim kadar çok, teslim etmiyor? Acaba beni anlamıyor mu? ...'
İşte bu varsayımların beynimizde dolanmasıyla birlikte güven ve teslimiyet duygularımız, kenara koyduğumuz kalkanımızın arkasında gizlenmeye tekrardan başlar. Sonra bir bakmışınız ki, başlangıç noktasına geri dönmüşüz. Geride, ne anlaşıldığını düşündüğü için kendini güvende hissederek teslim eden biri var, ne de kontrolsüz bir şekilde kalkanını bırakmış biri.
Teslimiyet tek taraflıysa, belli bir yerden sonra kaybolmaya başlar. Hayatta hiçbir şey; karşılığı verilmediği sürece kalıcı olmaz. Tek taraflı hissedilen bir şey, verdiği duygunun karşılığını alamadığı için, beslenemez. Dolayısıyla, kişi bir yerden sonra tıkanır, tükenir.
Peki, zamanında, karşısındakine kendini teslim etmiş ve güvenerek ona kendini bıraktığını gördüğü halde..., arkasına saklandığı kalkanından vazgeçemeyen kişi; karşısındakinde teslimiyet adına hiçbir şey kalmadığını gördüğünde, ne yapar?
Ya yaptığının farkına varır ve mücadele ederek sahip olduğu şeyi tekrardan kazanmaya çalışır. Ya da içindeki güvensizlik duygusunun esiri olmaya devam ederek, kimsenin onu görmesine izin vermediği kalkanıyla birlikte, kendince mutlu mesut, yaşamaya devam eder. Eğer yaşadığımız hayat seçimlerimizden ibaretse, herkes kendi seçtiği hayatı yaşayacaktır.
Dolayısıyla her türlü seçiminizde kimsenin düşünce ve onayına bağımlı kalmadan, neye ihtiyacınız varsa, o doğrultuda hislerinize ve aklınıza güvenerek, en doğru tercihleri özgürce yapacağınız, güzel bir hayat dileriz.
ENA