Zafer deyince aklımıza önce tüm dünyanın şahit olduğu, adını tarihe yazdırmış zaferler gelir.
Benim aklıma öncelikli olarak, zafer içinde zafer olan Koca Seyit'in hikayesi gelir... Koca Seyit, I Dünya Savaş'ı sırasında Çanakkale Boğazı'nı geçmek isteyen 8000 Avustralya ve Yeni Zelanda askerine karşı, büyük bir direniş ve güçle savaşan 500 Osmanlı askerinden biridir.
Savaş sırasında taraflar arasındaki güç dengesizliğinden dolayı, bütün gücü ve inancıyla savaşan çok değerli askerlerimizden biri. Koca Seyit Çanakkale Savaşı'nın en kilit noktalarından birinde, kulağa en imkansız gibi gözüken şeyi yapmış ve 276 kg olan bir mermiyi, o an için çalışabilir vaziyette olan tek top savara, sırtında taşıyarak, götürmüş bir askerdir. Koca Seyit bu sayede savaşın kaderini değiştiren bir adım atmış ve Ocean Savaş Gemisinin durdurulmasını sağlamıştır. Tarihte benzeri olmayan bir şeyi gerçekleştirmiştir; 276 kgluk bir mermiyi taşıyabilmiştir.
Bir diğer örnek de; güç ve teknoloji adına dünyanın en büyük ülkesi olarak görülen ABD'nin her türlü yüksek teknoloji silahlarına rağmen Vietnam Halkının 21 yıl süren eşi benzeri görülmemiş bağımsızlık mücadelesine önderlik edenlerden biri olan Chi Minh'in yaptığı gibi, imkansız gibi gözüken bir şeyi yönetebilmek, başarabilmek...
Koca Seyit hikayesinde de, Vietnamdaki kardeş savaşını düzeltip, bağımsızlığa götüren önemli isimlerden biri olan Ho Chi Minh hikayesinde de var olan şey, aslında aynıdır. Zafere gitmek için, kazanmaktan başka hiçbir seçenek tanımamak ve aslında daha iyisine sahip olabileceklerini, yapabileceklerini bildikleri için, bu uğurda her şeyi yapabilmek....
Peki ya bizler? Kendi hayatlarımıza baktığımızda daha iyi bir hayat, daha iyi bir iş, daha iyi bir aile, daha iyi bir yaşam ve daha iyi bir ömür için neler yapıyoruz?
Öncelikli olarak dünyaya, başkalarının kuralları, doğruları, yanlışları, sınırları ve müdahaleleriyle geliyoruz... Bütün bunlar, önceleri anne ve babamız, ailemiz, sonrasında çevresel faktörlerle birlikte okulun ve sosyalleşmenin hayatımıza girmesiyle, arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz, işimiz, gücümüzün belirlediği normlar dahilinde oluverir. Bütün bunlara uyum sağlayabildiğimiz sürece, sağlıklı normal birer birey oluveriyoruz.
Size göre 'normal' nedir?
Görülmesi, yaşanması, duyulması, söylenmesi, hissedilmesi herkes tarafından olağan görülen şeyler normal; olağan şeylerken, bunları gerçekleştiren kişiler de normal kişilerdir. Dolayısıyla eğer bir şeyleri diğerlerinin belirlediğinden daha farklı yapmak istiyorsak, bu farklılık çoğu zaman çevremizdekiler tarafından "normal değil" tanımlamasıyla damgalanmamıza neden olabilir.
Peki şuan hikayesini okuduğunuz Koca Seyit ya da Ho Chi Minh'in hikayelerine baktığınızda, o dönemler için normal insanlar olarak değerlendirilen kişilerdir demek mümkün müdür?
276 kg luk bir mermiyi taşımak?
16 yaşında, sekiz yıl sonra zaferle sonuçlanan Fransız sömürgecilerine karşı direniş savaşına önderlik etmek?
Dolayısıyla eğer hepimiz, her zaman herkesin yapabildiği, söyleyebildiği, cesaret edebildiği, düşünebildiği, adım atabildiği, konuşabildiği, girişimde bulunabildiği, bakabildiği, görebildiği, anlatabildiği, ulaştırabildiği gibi hareket edersek, bu hayatta farklı neyi yapabilir ve yaşayabileceğiz ki?
Eğer genele uyarak hareket edenleri 'koyun', genelin dışına çıkıp, kendi doğrusunun peşinden giderek diğerlerini yönetenlere 'çoban' dersek; Makbulü "koyun" olmak mı? yoksa "çoban" olmak mıdır?
Koyun olarak değerlendirilen kişi, istemese de, herkes gibi yaşayan; herkesin 'evet' dediğine boyun eğen kişidir. Çoğunluğun yediğini, tereddüt etmeden afiyetle yiyen, herkesin sevdiği müziği severek dinleyen, herkesin oy verdiğine oy veren kişidir. Kısacası, toplumun ve genelin arkasına saklanıp, kalabalığın içinde kaybolduğu için, kimsenin suçlayamayacağı korunaklı bir yerlerde yaşadığını düşünen, ve 'aykırı' durmayan kişidir.
Çoban olarak nitelendirilen kişi ise, bazen dokuz farklı köyün, dokuzundan da kovulacağını bilse de, inatla kendi doğrularının arkasında duran kişidir. Herkesin yemeyi tercih ettiği yemeği yiyen değil de, kendi sevdiği yemeği saygıyla yiyerek, kendi sevdiği müziği dinleyen, kendi doğru bulduğu kurallara uyup, kendi sınırlarında yaşayan kişidir. Dolayısıyla, toplum içinde tepki almaktan korkmadan, bireysel duygularını ifade edebilen kişi, her şeyden önce kendisine saygı duyan ve inanan kişidir.
Çoban Ruhlu Olanlar mı? Koyun Ruhlu Olanlar mı?
"276 kg mermiyi taşımana imkan yok! bırak onu" denmesine karşın
Bir deneyeceğim! (Koca Seyit)
diyebilme cesaretini gösterip, deneyerek, başaranlar... ?
Ve ...
"Bu bağımsızlığı kazanmamıza imkan yok." inançsızlığında bulunanlara karşı,
Biz nihai zaferi kazanmaya mahkumuz. Bu bir kesinliktir (Ho Chi Minh).
deme özgüveninde ve duruşunda bulunanlar...?
Pek tabi ki, herkesin özgür iradesiyle seçtiği yaşayış biçimine, rahatsızlık vermeden saygı çerçevesinde müsade edilebilmesi adına, bu hayatta pek tabii ki hepimizin uyması gereken bir takım temel kuralar vardır. Lakin bazen olur ki, kendinize çok inanır ve 'Ben, farklı bir şey yapmak istiyorum, farklı düşünüyorum, farklı hissediyorum, farklı duyuyorum.' dersiniz… Daha güzel ve daha orjinal bir şeyler yaratabileceğinize olan inancınızla paylaşırsınız bunu çevrenizdekilerle… Bazen destek alırsınız.
Bazen de, tıpkı Koca Seyit'e ve Ho Chi Minh'e söylendiği gibi, yapmayı planladığınız şeyin imkansız olduğu söylenir. Asıl mesele zannedersem önce burada başlamaktadır. İnandığınız şeyi birileri imkansız ve olanaksız gördüğü için, yok saymak mı? Yoksa, her kim karşınıza geçerse geçsin, söylenilenleri mantık süzgecinizden geçirerek, kendi lehinize çevirdikten sonra da, inandığınız yolda dimdik devam edebilmek mi?
Tavsiyem:
Her insanın kendine özgü, güçlü ve orjinal yönleri vardır. Zamanla ve çevremizdekilerin de etkisiyle, bazen bu özelliklerimizi bastırıp yok sayarız, bazen de olup, bitenin farkında oluruz, ama ne yapacağımızı bilemeyiz. Lütfen her zaman olmasa da, "çoban" olmayı, arada bir de olsa deneyiniz. Sizi güçlü ve özel kılan yönlerinizle kendi farkınızı yaratabileceğiniz hedefler seçerek, o hedefe ulaşmak için mücadele ediniz.
Yeterli sabrı ve özveriyi gösterdiğiniz sürece biliniz ki, er ya da geç hedefinize ulaşacaksınız. Zafer sizin olacaktır. Yeter ki kendi özgür iradenizi, çevrenizdekilerin bilgi ve tecrübelerinden alacağınız dersler dışında, hiçbir şey etkilemesin. Kendinize olan inancınız ve azminiz, her şeyin üstesinden gelmeniz adına size gerekli motivasyonu zaten verir.
Freud'un da dediği gibi; 'Özgürlük medeniyetin insana bir armağanı değildir. Hiç medeniyet yokken insanoğlu çok daha özgürdü.'
Çünkü medeniyet ve toplumlar oluştukça, yalnız kalmamak ve toplumun bir parçası olma ihtiyacımızı karşılayabilmek için, onların oluşturduğu kurallar, normlar, sınırlar daha da çok arttı. Bu nedenle de, daha çok bizden beklenilenler dahilinde hareket etmeyi alışkanlık haline getiren bireyler olduk.
Eğer özgürlük; başkalarının düşüncelerinden etkilenerek, kendi hayallerinizden ve inandıklarınızdan vazgeçmeMEkse, Gerçek Zafer; bireysel özgürlüğümüz adına, elimizden geleni yapmaktır.
Biliniz ki, bu hayatta daha önceden yapılmış ve denenmiş bir şeyi deneyerek yapmış, çok fazla insan vardır. Önemli olan kimsenin önceden denemediğini deneyerek, bir "ilk"i gerçekleştirebilmektir. Kendinize gerçek anlamda inandığınız, mantık ve akıl 'fener'inden uzak kalmadan, ne yaptığınızı bildiğiniz sürece, kimsenin size inanmasına ihtiyacınız yok.
Siz, zafere ulaştığınızda, onlar zaten gene herkes gibi, size inanacaklar ve onay vereceklerdir. Önemli olan, mücadelenize devam etmeniz ve başarmaktan başka seçeneğinizin olmadığını bilerek, inançla devam etmenizdir.
Kendi güçlü yönlerinizin farkında olup, bütün bunları reel hayata geçirme cesaretini gösterdiğiniz, sürekli yenilenen hedefler ve zaferlerle dolu, özgür bir hayat geçirmeniz dileğimle…
ENA