Son üç beş senedir sıkça duyduğumuz bir terim var. Detoks... Ruhumuzu detokslayalım... Zihminizi detokslayalım... Bedenimizi detokslayalım...
Detoks, kelime anlamı itibariyle “zehirlerden arınmak” demek ise “zehir” nedir ki? Özellikle her geçen gün söylenilen birşeyin, başka bir günde çürütüldüğü günümüzün koşullarında...
Yeşil çay çok sağlıklıdır... muhakkak her gün içilmelidir...
Başka bir gün “Yeşil çay çok fazla içmemek lazım çünkü tansiyonu düşürür...
Tuz çok faydalıdır... Başka bir gün tuz amerikada yasaklandı, onun yerine baharatlar kullanınız...
Bir gün “Sporsuz bir hayat, paslanmaya yüz tutmuş maden gibidir...”
Başka bir gün uzmanlardan “Araba kullanmayınız... yürüyünüz... asansöre binmeyiniz, merdivenleri çıkınız... deniyor...
Ulu önderimiz Atatürk’ün de dediği gibi “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” sa, demek ki sağlam bir vücuda sahip olmak için, vücudumuzu da sağlam yapmalıyız...
Peki ama sağlam vücudu, sağlam kafayı nasıl yaratacağız ki... Aklımızla ve zihnimizle bu kadar çok oynanırken...
Nasıl mı yapacağız?
1) Herşeyden önce söylenilenleri duyacağız, dinleyeceğiz... Oldukları halleriyle...
2) Önyargılarımızdan arınarak kendimizi riske atmayacak şekilde deneyeceğiz...
3) Yani cesaretli olacağız... Önyargılarımızdan kurtulacağız,
4) Gözlemleyeceğiz,
5) Kendi aklımıza güveneceğiz,
6) Sorgulayacağız, araştıracağız ve
7) Ve son olarak Ayşe, Fatma, Mehmet’e göre değil de, bize göre doğru ya da yanlış ne ise, onu bulacağız.
İşte O doğru’yu ve O yanlış’ı keşfettiğimiz an itibariyle, genel geçer başkalarının doğru ve yanlışlarından kurtulmuş olacağız. Neden mi?
Çünkü? “Ayşe spor yaptığında kendini çok iyi hissediyor... ben de kendimi iyi hissetmek için spor yapmalıyım...”
“Erdem işine çok özen gösteriyor ve çok başarılı oldu. Çok mutlu biri oldu, demek ki bende işime çok özen göstermeliyim...”
“Ayşe çok az yemek yiyor, çok güzel bir vücudu var. Demek ki benim de az yemem lazım.” yanlışları Yerine, “Ayşe, Fatma, Hasan, Hüseyin, Eda, Ali, Kaan, Serhat, Cem, Kerim ne yaparsa yapsın... Onlar benden çok farklı... onlara iyi gelen şey, bana iyi gelmek zorunda değil ki...
Benim annemin, babamın kim olduğundan, doğduğum topraklardan aldığım niteliklere kadar miyonlarca farklı özelliğim var. Onlara iyi gelen şey bana iyi gelmek zorunda değil. Bana iyi gelen şeyler de onlara iyi gelmek zorunda değil....
O zaman ben onlar gibi olmaya çalışmaktansa, bana iyi gelen hiçbirşeyi yok saymadan, kendi hayatıma devam etmeliyim...
Hayatıma devam etmeliyim fakat, hayatta herşeyi ben bilemeyebilirim diyecek zekaya sahipsek eğer, güvenebileceğim güzel insanların fikirlerine başvurarak bir takım şeyler öğrenebiliriz.
Evet zaman içersinde hepimizin güvenini altüst eden bissürü insan ve olay hayatımıza girer. Fakat çok güzel, çok kıymetli, çok güzel kalpli insanlar da girer... İşte O insanlar bize daha önce düşünmediğimiz şeyleri düşündürtebilirler. Aklımıza gelmeyen fikirleri aklımıza getirebilirler... Böylelikle zaten iyi bir dinleyici haline gelmiş oluruz.. Yani DUYARIZ... Çevremizdeki herkese karşı hissettiğimiz Şüpheci yaklaşımdansa, en azından karşımızdakilerin niyetine güvenerek dinleriz, duyarız, düşünürüz... Anlamsız bir “Evet... Evet ...” demektense, acaba benim düşünemediğim neyi, bana göstermeye çalışıyor diye bakarız...”
Güvenle başlar... Geçmişin olumsuz, negatif, bize zarar veren kirlerinden, zehirlerinden kurtularak başlar...
Güvenmek, GÜVENEBİLMEK.... kafamızı, beynimizi, zihnimizi kirleten geçmişin karamsar, negatif, olumsuz bütün kirlerinden arındıran, kutsal bir güce sahiptir. Tıpkı, bir sel felaketi sonrasında, kıyısında biriken artıklardan dolayı tanınmaz hale gelen Deniz’in, kirlendiğini görünce, kendi olmaktan çıktığını farkeden insanların, onu gene temizlemeye ve gerçek haline getirmeye çalışması gibi.... Arınmaktır, güvenmek... Denizin şifalı, tuz kokan ferahlatıcı, huzur verici mucizevi etkisi gibidir...
Bazı insanlar vardır, doğaya denize, toprağa, ağaca zarar verir... bazen bilinçsizce yaparlar bunları, kendilerini korumak için, bazen bilinçli, .... ama bazı insanlar da vardır ki, o denizi, o toprağı ve o güneşi koruyup kollamak için elinden gelenin en iyisini yapar... Bu pek çok insan çeşidi arasındaki farkı, çok iyi bilebilmen gerekir.
Bunu keşfedebilmenin yoluna geri dönecek olursak, Duyduklarımız ve dinlediklerimizden sonra, onların doğruluğunu araştırabilecek tedbir... ve daha sonrasında da onların iyi niyetleriyle verdikleri tavsiyelerin, bize iyi gelip gelmeyeceği adına da bir hareket... cesaret gerekir...
Çünkü biliniz ki bu dünyada, hiçbirimizin herşeyi bilebilmesine imkan yoktur... Birbirimizden destek ve yardım alabilmeliyiz ki, hakikatten iki el bir elden üstün olsun... Yardım almak, istemek, acizlik, ya da zayıflık değildir. Yardım isteyebilmek, güvenme isteğinden gelir aslında...
Ben herşeyimi tabii ki kendim yapabilirim, ama artık herşeyi ben kendim yapmaktansa, benim için de birilerinin birşeyler yaptığını görmek istiyorum, demektir. Çünkü birileri bizim için birşeyler yapmıyorsa ve önemsemiyorsa, nasıl kendimizi değerli ve özel hissederiz ki...
Detoks formülüne geri dönecek olursak eğer...
Eğer doğru ve yanlış denilen şey, kişiden kişiye değişiyor ve aslında iyi gelen şey “doğru” iken iyi gelmeyen şey “yanlış” ise, Siz aksini hissedinceye kadar size iyi gelmeye devam eden davranışlarınıza devam edin... Çünkü belli ki o davranışların sizi beslediği bir nokta var.. Orayı keşfettiğinizde başka bir doğru ve başka bir gerçekle zaten karşılaşacaksınız.
Beyin o kadar enteresan bir organdır ki, bize her türlü ihtiyacımızı zaten gösterir... hem dürtüsel, hem fiziksel, hem de ruhsal...
Beyninize, zekanıza, vücudunuza ve hislerinize her zaman güvenin, çok iyi koruyun... ne zaman ki bir şeyler iyi hissettirmiyor... O zaman detoks zamanı tekrardan gelmiş demektir...
Formülü artık biliyorsunuz... :)
ENA