Rüyalar, rüyalar...
Hepimizin hayatında, uyandığı an itibariyle izini bırakmış rüyaları, vardır. 'Acaba neden böyle bir rüya gördüm? Ya da bu gördüğüm şey, rüya mıydı? Gerçek miydi?' diye, kişinin kendi kendine, bazen de başkalarına sorduğu rüyalar.
Rüyalar bilinçaltı ve konsantre olduğumuz olayların ürünüdür... Rüya görmeyen insan var mıdır?
Pek tabii ki yoktur. Sadece kişi hatırlamaz..
Nasıl mı?
Uyurken, her birinin 90 dakikalık evrelerden oluştuğu üç süreç tamamlarız.
1. Bilincin kapalı olduğu evre: Tamamiyle bilinçaltı, yani kişinin tek başına bilinç düzeyine çıkartamadığı bir takım şeylerin yaşandığı evredir. Rüya anında, rüyanın o kadar içine girer yaşarız ki, uyku sırasındaki konuşmalar, bağırmalar, gülmeler, kahkahalar ya da ağlamalar,yaşanır. Dışardan bakan biri için 'sanki gerçekmiş ' gibi etki bırakır. Ama kişi bunun asla farkında olmaz.
Bu duruma uyur gezerler de, çok güzel örnek olabilir. Uyurgezerlere, sabah kalktıklarında “Sen bu gece pijamalarınla dışarı çıktın, arkandan seslendim ama duymadın. Nereye gittin?” ya da “Gece biranda bilgisayarını açtın ve birilerine mail attın sonra yattın, sana kime mail attın? Acelesi mi var diye sordum, ama cevap vermedin?” ya da “Gece bir anda kalkıp mutfağa gittin, bissürü şey yiyip yattın, rahatsız olmadın mı?” diye sabah sorduğumuzda hiçbirşey hatırlamazlar.
Çünkü, bu davranışları gerçekleştirdikleri evre; tamamiyle bilincin kapalı olduğu evrededir. Hani evde kimse olmadığı halde, akşam yatmadan önce , sabah istediğimiz saatte kalkmamızı sağlasın diye, kurduğumuz alarmın, biri tarafından kapatıldığını düşünürüz. Ama aslında refleksif bir şekilde vücudumuz ihtiyacımız olan şeyi yapar. İşte, onun gibi birşeydir.
Halbuki, insan beyni, o kadar enteresan, güçlü bir organdır ki, ne yapmak istediğini bilir ve sen, o an bilinç düzeyinde olmasan da, sana bir şekilde yapılması gerekeni, yaptırır. Tabi ki, bunu anlayabilmeniz için, bilinçaltı üzerine yoğunlaşan uzmanlar kadar bilgili olmanız lazım. Ya da çok araştırıp, okumanız, hayatı sorgulayabilmemiz, gerekmektedir. Eğer arzu ederseniz, pek tabiiki uzman görüşlerimizi, sizler için akıttığımız 'ENA Kütüphane' bölümümüzden de faydalanarak, bilgilenebilirsiniz.
2. Bilinç’in yarı kapalı olduğu evre: Bu evrede, kişinin uykusu yaptığı şeyleri hatırlamayacağı kadar ağır değildir. Uyku sırasında bilincin yarı yarıy akapalı olduğu evredir. Yani bilincim tam kapalı olduğu evrede, kişinin başında davul çalsanız da onu uyandıramıyorsanız, bilincin yarı kapalı olduğu evrede onu uyandırabilirsiniz.
3. Bilinç’in açık olduğu evre: Gözlerimiz kapalıdır. Fakat gördüğümüz rüyanın bir şekilde farkında oluruz. Hatta gördüğümüz rüyada, bizi çok üzen birşeyler görüp, ağlıyorsak “O göz yaşını” çok net somut olarak hissederiz. Ya da olmasını istediğimiz birşeyi rüyamızda görüyorsak ve tam en güzel anında biri “Hadi uyanma vakti! Kalk!” diyorsa, onu duyduğumuz halde duymamaya çalışırız ki, rüyamıza kaldığımız yerden devam edebilelim. Fakat, maalesef ki, bir kere uyanmışızdır ve egri dönüşümü artık yoktur. Bu nedenle, bizi uyandıran kişiye kızdığımız durumlar bile olabilmektedir.
Yani uzun lafın kısası, rüya görmeyen insan yoktur. Sadece o rüyayı gördüğü andaki uyku evresinden kaynaklı olarak, kişinin bilincin kapalı, yarı kapalı, ya da açık olduğu evreye denk gelmesiyle birlikte, hatırlayamadığı rüyaları vardır.
Bazı insanlar “Benim gördüğüm rüyalar gerçek oluyor, diyor... Doğru mudur bu?”
Einstein’in bir deyişi var, diyor ki “Zeka’nın gerçek göstergeci, hayal gücüdür. Bilgi değil.”
Bilgi, çoğu insanın varolan birşeyi sorgulamadan kabullenmesiyle olur. Hayal gücü ise, bambaşka birşeydir. Şayet, kişi sadece uyurken hayallerine odaklanıyorsa,, kişinin kendi orjinal yaratıcılığıyla, rüyanın sınırsız gücü içersinde, istediklerini gerçekleştirebilmesi çok mümkündür.
Sorunun cevabına geri dönecek olursam, bazı insanlar rüyalarında hayal ettikleri evi görüp, O muhteşem eve tam dokunucakları anda, evin kaybolduğunu, gerçek olmadığını fark ederler.” Böylelikle de, 'Rüyalarımda bile, arzu ettiğim eve ulaşamıyorsam, gerçekte de böyle birşey yoktur.' diyerek, kendilerini demorilize eder, dururlar.
Halbuki o kişide var olan şey, mutlu sona inanmamasıdır. Çünkü konsantre olduğu şey; 'mutsuz son'dur. “Hayaller gerçek olmaz” diye düşünür. Beyniyle birlikte, bilinçaltına da öyle bir kod yolladığı için rüyasını, o şekilde yönetmiş olur.
Onun yerine, hayal ettiği evi gördüğü bir noktada, ona dokunup kaybolmadığını, somut olarak test etme şansını kendine verirse, güzel olan şeylerin de kaybolmayacak kadar 'gerçek' olduğunu fark eder. Bu şekilde de, bilinçaltındaki yanlış öğrenme düzelerek, yerini “hayal ettiği eve, güzel güvenli enerjisiyle giden. O eve yaklaştıkça kaybolmadığı, dokunarak gördüğü rüyalara' bırakır.
Rüyaları gerçekleştimenin yolu evet, uyanmaktır. Ama önemli olan Gerçeğe kendi görmek istediğiniz gibi değil de, var olan gerçek, somut haliyle bakabilmenizdir.
Aksi takdirde önünüzde, biri yanan, diğeri yanmayan iki mum varken, siz, ikisinin de 'aynı' olduğunu söyleyerek, buna inanırsınız. Halbuki, dikkatli ve gerçekçi gözlerle bakıldığında, yanan mum ile yanmayan mum arasında çok net farklılıklar vardır. Yeter ki siz görebilecek güce, bakabilecek cesarete ve anlayabilecek iradeye sahip olunuz.
Eğer Einstein’in söylediği gibi Zeka’nın gerçek göstergesi Hayal Gücü ise, Hayal Gücünüzden asla vazgeçmediğiniz, aynı zamanda, sabah kalktığınızda sizi gülümseten rüyaları, gerçeğe dönüştürmek adına, elinizden gelenin en iyisini yaptığınız, güzel, gülümseten cinsten bir yaşam sürmenizi dilerim.
ENA