Kendinizi, dünyanın en güçlü, en değerli insanlarından biri gibi hissederken, bir anda neden olduğunu bilmediğiniz bir şeyle enerjinizin, gücünüzün ve değerinizin yok olduğunu hissettiniz mi hiç?
Peki böyle birşeyin nasıl gerçekleştiğini öğrenmek ister misiniz?
Zaman içinde bir takım olaylar yaşarız... Bu durum, içinde bulunduğumuz aileyle birlikte başlar. Arkadaşlarımız, çevremiz, okulumuz, ülkemiz de, etkiler.
İçinde bulunduğumuz ortamda, önce ailede anne ve babanın otoritesiyle, ‘Benim kurallarım geçerlidir.’ kısmını duyarız... ‘Senin ne düşündüğün çok önemli değil, benimkiler önemli ve onları uygulayacaksın.’ şeklinde doktrinler alırız. Bu tutumu her ne kadar ebeveynler çocuklarını koruyup, kollamak adına uygulasalar da, sağlıklı olmayan bir tutumdur. Bu durum daha çok otoriter, demokrat olmayan aile düzeni içinde uygulanan ve çoçuğa kendini değersiz hissettiren bir davranışdır.
Zaman içersinde, çocuk büyür ve okula gitmeye başlar... Birlikte iletişim halinde olduğu öğretmenleri, arkadaşları seçer. Bazen, kendisini özel ve değerli hissettirenlere doğru kayar, akar gider. Bazen de, anne ve babasının evde yaptığı gibi, ona kendini değersiz hissettiren, otoriter davranış içersinde bulunan öğretmeni seçiverir. Bazen de, ‘Annem ve babam bana çok sert, direktifli ve söz hakkımın olmadığını belirten davranışlar içersinde davranırlardı. 'Bu yüzden, ben, bana böyle davranan öğretmen, erkek arkadaş, kız arkadaş, eş, iş ortağı... istemiyorum.’ der. Dolayısıyla, değerli hissettiren, sağlıklı insanlara doğru bir seçim yapmaya başlar.
Sağlıklı platformda zaten, çocuğun kendisine kötü davranan birine doğru gitmeye devam etmesi, onun sağlıksız bir psikoloji içinde olduğu ve psikolojik destek alması gerektiğiyle ilgili çok önemli ipuçları verir. Geçmişe giderek, eğitim hayatınızda aklınızda yer etmiş, üç öğretmen seçecek olsanız, hangi öğretmenler aklınıza gelir? Alt alta isimlerini yazıp, hangi özellikleriyle sizin aklınızda kaldıklarını yazar mısınız lütfen.
Örneğe mi ihtiyacınız var, hemen yardımcı olayım.
1) Ebru Babalık (ilk okul öğretmeni): Öğrencilere eşit davranmayan ve daha varlıklı ailelerin çocuklarına şevkat gösteren bir öğretmen. Para için herşeyi yapabilecek bir hoca.
2) Serpil Altan (hazırlık ingilizce öğretmeni) : Sanatsal faaliyetlere katılmamızı sağlasa da, sınıfımızda çok değerli olan arkadaşım Ziya Tatlıcı’yı sırf konuştugu için, sadece sınıfımızda değil, teker teker tüm sınıfları dolaştırarak aşağılayıp, değersizleştiren, 11 yaşında çok masum olan bir çocuğun, bembeyaz teninin kıpkırmızı bir hale gelmesine neden olan, bana göre, öğretmen olmaması gereken, ama öğretmen olan biri.
3) Aynur Altuntaş (vatandaşlık öğretmenim) : Çalışmadığımda asla ekstra not vermeyen, fakat sevgisini başarıya göre değil, seni sen yapan özelliklere göre veren, değerli hissettiren bir hoca.
4) Ömer Bey (Beşiktaş Lisesi Matematik Hocası) Matematik Hocam : Matematiği sevmeme neden olan, özel hayatı, duruşu, kendine bakışıyla örnek aldığım, direk konuşmasa bile, duruşu ve model olma biçimiyle, matematik dışında da çok şey öğreten çok değerli bir hoca. Okula (işine) gitmeden önce yürüyüşünü, sporunu yapan, otobüse de binse, arabasında da olsa, dim dik bir şekilde tüm asaletiyle, aynı değerliliği taşıdığını hissettiren, işini büyük bir saygıyla yapan kıymetli biri.
5) Serdar Değirmencioğlu (Eğitim aldığım dönem zarfında, İstanbul Psikologlar Derneği Başkanı olan, son derece samimi ve iş dışında da, sosyal sorumluluğu gereği herşeyi yapabilecek cesaret ve enerjiye sahip, örgütlenme kültürünün önemini aldığım çok değerli bir hocam.
Hocam ve hoca arasındaki farkı görecek olursanız şayet, çok önemli bir realiteyi fark edersiniz. Bazen, hepimizin hayatına bir takım insanlar bizim kontrolümüz dışında girerler. Bazen bizi iyi, güzel, değerli hissettirirler. Bazen de tam tersi. Onlar tam tersi hissettirdiklerinde, bir anda enerjimiz, ruhumuz, gücümüz kaybolur.
Nedenini öğrenmek ister misiniz?
Çünkü odağımız onlardadır.
Neden böyle davranıyor? Ne kadar yanlış? Nasıl düzeltebilirim? Ama bu haksızlık!
Bu durum, okul hayatından olduğu gibi, iş hayatında da seyir eder. Kendi mutsuzluğunu sizden çıkartmaya çalışan müdürünüz, patronunuz, yöneticiniz. Hele bir de, o işe çok ihtiyacınız olduğunu ve ayrılamayacağınzı gerçeğini de bilirlerse, çok fena...
Onlarla nasıl mı baş edeceksiniz?
Çok kolay... Önce ‘12 yıllık esareti’ seyretmenizi öneririm. Neden mi? Kuralların ve kanunların, kişinin kendi lehine yönelik bir değişim sürecine gireceğine inanarak, geçen her günde, zorluklar ve haksızlıklardan dolayı, canlı canlı gömüldüğünü düşünürken, bir insanın vaz geçmediği sürece, aslında nasıl da güçlendiğine şahit olabilmeniz için.
Bundan yüzlerce yıl önce, kölelik sisteminin var olduğu döneme bir gidin lütfen. Sırf teninin renginden dolayı, zencilerin köle oldukları ve her türlü işkenceye tabii tutuldukları döneme. Aralarından pek çok başarılı ve farklı insan çıkmış olmasına rağmen Salomon’un Hikayesi fark yaratmıştır. 12 senenin içinde, her karşışına çıkan kişiye ‘Aslında ben köle değilim, lütfen yardım edin.’ demiştir. Çoğundan istediği ve beklediği cevabı alamamıştır. Hayal kırıklığına uğramıştır. Fakat, en sonunda artık güvenebileceği ve onu kurtaracak bağlantıyı sağlayan kişiyi seçebilmiştir.
Bu hikayede nerden mi çıktı? Nedeni şu?
Hanginiz, 12 sene boyunca, çok büyük zorluklar ve kendinizin ‘bir hiç’ olarak hissettirildiği zaman diliminde, inatla, güvenilir birilerinin var olabileceğine olan inancınızla yılmadan, inatla seçimler yapmaya devam edersiniz? Pes etmeden...?
Ancak, kendiniz gibi birilerinin olacağına olan 'şüphesiz inancınız' sizi o noktaya götürür.
Birleri sizi ‘hiç’ hissettirir. Siz, bir ara inanır gibi olursunuz. Kendinizden şüphe etmeye başlarsınız. ‘Belki de, ben bir ‘hiç’'im’’ dersiniz. Sonra, hayat size, gerçeği çok net bir şekilde gösterir, hissettirir, yaşatır. Ve siz, inatla inandığınız şeyi söylemeseniz de, birileri çıkar ve sizin yerinize ‘O, bir köle değil, Mr. Salomon Northup.’ der.
Uzun lafın kısası, seçme hakkınızın olmadığı anne ve babalarınız olsa da, sizi değerli hissettiren eşler ve arkadaşlar seçebilirsiniz. En az sizin kadar onların da, değerli olduğu ve onların olduğu kadar da, sizin de değerli olduğunuzu bildiğiniz ve hissettirdiğiniz arkadaşlar ve eşler.
Siz, siz olun, size kendinizi kötü ve değersiz hissettiren insanları seçtiğinizi ve bunu kontrol edemediğinizi fark ettiğiniz an itibariyle, istediğiniz bir psikoterapisten destek alın. Ve o psikoterapist, size en az seçtiğiniz insanlar, anneniz, babanız ve aileniz kadar değerli olduğunuzu öğretsin.
Ps: Tüm hayatınız boyunca birileri, değersiz olduğunuzu hisssettirecektir. Siz kim olduğunuzu bildiğiniz sürece sakıncası yok.
Not: Şuandaki aklınız ve farkındalığınızla, anne ve babanızın dışında, hafızanızda yer etmiş hocalar içinde, en sağlıklı olanı; size göre hangisiyse, onu seçmenizi naçizane öneririz.
ENA;
Arada, Bir Akıl Hocası