Bir insanın geceyarısı, gözleri kapalı, bilinci kapalı bir şekilde nasıl bulunduğu yerdeki herşeyi sanki gözleri açıkmış gibi bulduğunu, hiç düşündünüz mü?
İşte bu evreler 90’ar dakikalık aralıklarla birbirinin sırasını devralır. Her biri önemli bir işleve sahiptir. Fakat işin en enteresan ve üzerine düşünülmesi gereken noktası şudur:
“İnsan nasıl oluyor da, bilinci kapalıyken daha önce nerde olduğunu dahi bilmediği birşeyi bulabiliyor? Gözleri kapalı olsa bile, mutfağa girerek, saklanmış birşeyi, enteresan bir şekilde hem buluyor, hem de afiyetle yiyebiliyor.
İşte gene burda da, beynin ne kadar mucizevi bir organ olduğuyla ilgili çok net sonuçlar ortaya çıkıyor. Ve tabii ki, aynı zamanda RNA gerçeği: Nerden bildiğimizi bilmediğimiz bir takım bilgilerin bizde kayıtlı olması ve bilinç düzeyinden önce ortaya çıkabilmesi...
Bilinçaltı çalışması yapan psikologlar için çok sabırsız derler, özellikle benim için. Nedeni herkes için genel geçer olan sabırsızlık tanımından kaynaklanmaz.
Nedeni; insanları çok iyi analiz edip, refleksif bir şekilde karşımızdaki insanın neyi neden yaptığını anlayabilecek alt yapıya sahip olmamızdan kaynaklanmaktadır. Çoğu insana göre erken gördüğümüz için, karşımızdaki de biran önce bizim gibi görsün diye uğraşır dururuz. Zamanın hayattaki en değerli şey olduğunu bildiğimiz için de, bazen inatçı davranabiliriz.
Ama her insanın öğrenme şekli ve kavrayışı farklıdır. Bazısı model alarak, bazısı konuşarak, bazısı sadece gözlemleyerek, bazısı da kendi hisleri ve duygularıyla tecrübe ederek. Bazısı da, hiç konuşmayarak, paylaşmayarak.
Şimdi, baştaki sorumuza geri dönecek olursak; 'Uyurgezer biri, nasıl oluyor da, saklanmış olsa da anahtarı buluyor ve kapının kilidini açıp çıkabiliyor ve sonra hiçbirşey olmamış gibi geri gelebiliyor. Ya da, bilinci kapalı aşkını bir türlü itiraf edemediği birine farklı mail adresi hesapları açarak dolaylı yollardan aşıkını itifar edebiliyor. Ve sonra hiçbirşey olmamış gibi tekrardan uyuyabiliyor. Ve sabah kalktığında bunun sadece bir rüya olduğunu düşünüyor?'.
Bunun cevabı çok net ve açıktır. Beyin çok güçlü ve üzerine yapılan bissürü araştırmaya rağmen, yüzde yüz açıklanamayacak kadar sınırsız güçlere sahip bir organdır. Yolda yürürken, ya da bir ortama girerken, öncelikli olarak 'algıda seçicilik' yaparak, gündelik iş akışını sağlayabileceğimiz objeleri görerek kullanır. Fakat aslında beyin içine girdiği ortamda herşeyi 'göz' aracılığıyla fark eder. Gereken ve ihtiyacı olan kısmını algılayarak, kullanılır. O an için gerekli olmadığı düşünülen ekstra var olan objeler ve algılar depoya saklanır. Hani bazen, birşeyler yaparız, konuşuruz, ifade ederiz ama hissettiğimiz şey başkadır. Hissettiğimiz şeyi bize dolaylı yollarla kalbimiz aracılığıyla hissettiren aslında beynimiz ve algısıdır. Her zaman da doğrudur.
Beyniniz siz farkında olmadan herşeyi tarar ve kaydeder. Alıcıları çok açıktır ve güçlüdür. İnsan beyninin potansiyelini, hakkını vererek kullandığınız sürece çözemeyeceği hiçbirşey yoktur. Fakat o kadar tembel ve elimizin altında değil, başımızın üstünde bizi yöneten şeyin gücünün farkında olmadan ot gibi yaşıyoruz ki; sonra da “Neden çobanlardansa koyunlar daha fazla var?” diyoruz.
Cevabı çok açıktır. Kendi gücümüzün ve potansiyelimizin farkına varacak kadar kendimize konsantre olmuyoruz ve dolayıısyla yeteri kadar kendimize inanmıyoruz.
Uyurgezerliğe bir hastalık olarak bakmamak lazım aslında. Çünkü onlar sayesinde, insan beyninin gücünün, alıcıları kapalı gibi gözükse bile, nasıl bir güce sahip olduğunu görebilmek adına faydalanıyoruz.
Fakat neden, sadece uyurgezer bir halde iken, biz kendi beynimizin nimetlerinden faydalanalım ki?
Rüyalar, konsantre olduğumuz olayların ve bilinçaltının ürünüdür. Bazen yatağımıza yatmadan önce, yanımızda olmasını çok fazla istediğimiz insanı o kadar çok hayal ederek uyuruz ki, bir bakarız o bastırdığımız şey, rüyamızda bizi harekete geçirmiş. İstediğimiz şeyi gömüşüz. Sonrasında da asla bitmesini istemediğimiz rüyalar ve uykular...
Gündelik hayattımızIn akışı içinde, yaşamak istediğimiz pek çok şeyi, korkularımızdan, endişelerimizden, ya da zarar görme endişemizden dolayı, çok fazla bastırırız ve hareket edemeyiz. Bilindışı düzeyde vücut o kadar çok harekete geçmek isteyip, geçemediği için otamatikman olarak istediği şeye doğru gider. Bu bazen bir insan olur, bazen bir yemek, bazen de bir dokunuş. Ama varlığını sadece rüyalarda gösterir. Çünkü bastırılır.
Tavsiyem; Her ne yaşamak istiyorsanız lütfen yaşayınız. Çünkü, yaşamak istediğiniz o şeyi zaten bilinçaltı er ya da geç bilincinize ulaştıracak. Lütfen çok fazla vakit harcamayın. Eğer, kendinize ve gerçekleştirmek istediğiniz hayallerinize odaklanırsanız, ne uykunuz gelmeden yatağa yatıp kendi kendinize 'Alice harikalar diyarında' misali, hayallerinizle başbaşa kalarak, gerçek dışı hayallerle kendinizi avutursunuz. Ne de gerçekleştirme potansiyeliniz olan hayalleri, sırf harekete geçirme kabiliyetiniz yok diye, gömersiniz.
Unutmayınız ki, ruyalarınızda dahi olsa, gerçekleştirmeye çalıştığınız bu şeye karşı, bu kadar güçlü bir enerji ve istek beyniniz yayabiliyorsa, yaydığı enerji sahibi muhakak gidiyordur.
Dolayısıyla siz, siz olun, kendi gücünüz kadar başkalarının gücünü ve bunun karşılığında size yansıyabilecek olumlu etkisini, asla yok saymayın.
Hayallerinizi gerçeğe dönüştürebilmenin yolu, uyanmaksa, uyanın. Her insan da var olan uyuzgezerlik potansiyelini unutmadan, kendinize hak ettiğiniz hayatı yaşama hakkı ve saygısı gösteriniz.
ENA